Geçmişten geleceğe....

30 Ocak 2009 Cuma

Bilim Adına Siyaset Yapmak / Rüdiger Benninghaus



Karl Koch’un "Reise im pontischen Gebirge und türkischen Armenien" kitabının çevirisi üzerine


Giriş

1999 yılında Sayın Muzaffer Arıcı, derlemesini yaptığı ve Tahir Deveci tarafından Türkçeye çevirilen „Rize" başlıklı bir kitapçığı bana hediye etti. Kitap, Karl Koch (telafuzu: Kox) adında bir Alman botanik profesö-rünün*(1) 1843-44 senelerinde şarkta yaptığı bir seyahat raporunun Doğu Karadeniz bölümünün çevirisidir.

Bu kitabın bende orijinal Almanca baskısının fotokopileri bulunduğu için kitabı pek incelemedim. Geçen-lerde bir Laz arkadaşım bu kitabın orijinalini görmek istedi. Kitabın çevirisinde eksiklikler ve saptırmalar olduğu konusunda bazı şüpheleri vardı. Esasen piyasada pek nadir bulunan bir kitabın*(2) çevirisinde böyle bir sahtekarlığın yapılabileceğini önce pek düşünmedim. Bunu deneyen birisinin rezil olma tehlikesini göze alması gerektiğini zannettim. Yanıldığım ortadadır.

Neyse, Hemşinli (Melmanat/ Mermanat - Akbucak köyünden) Muzaffer Arıcı’nın „derlediği" ve Of’lu Tahir Deveci’nin tercüme ettiği 1991’de birinci, 1995’te de ikinci baskısı yayımlanan bu kitabı, orijinaliyle karşılaş-tırmaya başladım. Kitaplara (orijinaline ve çevirisine) bakar bakmaz bazı çelişkiler gözüme çarptı ve kitabı daha dikkatli incelemeğe başladım.

Tabii ki, iyi ve kötü çevirilere her zaman rastlanır, özellikle de Türkiye’de. Fakat kötü bir çeviriyle, bilinçli ve maksatlı olarak orijinali değiştirmek ayrı şeylerdir. Burada sözkonusu olan çeviride hem düzensizlikler ve hatalar, hem de orijinalde olmayan eklemeler var; ayrıca sorumlu olan kişi ya da kişilerin işine gelmeyen bazı bölümler (cümleler) Türkçeye aktarılmamış. Sorumlu kişinin çevirmen mi, çıkaran mı, kısacası kim olduğu beni fazla ilgilendirmez, çünkü bu bir iki kişinin işi değil, belli bir siyasi çevrenin etkisiyle olduğunu düşünüyorum. Bu çevrenin fikir babasının Mehmet Fahrettin Kırzıoğlu olduğu da bellidir.*(3)

Önsözde sayın Arıcı, Koch’un kitabının fotokopisinin temin etmesinin çok zor olduğunu anlatmakla*(4) Karadeniz halkına bu çevirisiyle ne kadar büyük bir hizmet verdiğini belirtmeğe çalışıyor.*(5) İkinci baskısının başında sayın „derleyen" kitabın birinci baskısının yurt içinden ve dışından gelen yoğun istek üzerine erken tükendiğini söylüyor da, ama kitabın ikinci baskısı ancak dört sene sonra gerçekleşti. Acaba kitabı kim satın aldı ve kimi nasıl etkiledi ?

Kitapta indeks olmadığı için, önce Almanca ve Türkçe olarak kitabın tüm bölümlerini vermek istiyorum. Önsöz ve ortografik bir açıklamadan sonra:

Erste Übersteigung des pontischen Gebirges (s.1-40)
(Pontos Dağları’na yapılan ilk çıkış)
Die Lehngaue von Ispir und Pertakrek (s.41-83)
(İspir ve Pertakrek timarları)
Zweite Übersteigung des pontischen Gebirges (s.84-118)
(Pontos Dağları’na yapılan ikinci çıkış)
Lasistan (s.119-157)
(Lazistan)
Artvin und Artanutsch (s.158-199)
(Artvin ve Ardanuç)
Artahan und die Kurquellen (s.200-234)
(Ardahan ve Kura nehrilerinin kaynakları)
Pennek, Olti, Narriman oder das Land der Taocher (s.235-265)
(Penek, Oltu, Narman veya Tao’luların memleketi)
Die Eufrat-Quellen und Erserum (s.266-317)
(Fırat’ın kaynakları ve Erzurum)
Paßin und das Quellengebiet des Araxes (s.318-364)
(Pasinler ve Aras’ın kaynak bölgesi)
Chynys und der Berg der tausend Seen (s.365-382)
(Hınıs ve Bingöl Dağı)
Das Kloster Johannes des Täufers und Musch (s.383-413)
(Hazreti Yahya Manastırı ve Muş)
Bulanük und Melasgerd (s.414-445)
(Bulanık ve Malazgirt)
Alaschgerd, Kagysman und Kars (s.446-468)
(Eleşkirt, Kağızman ve Kars)

Kitabın sayfalanması Koch’un orijinaline göre yapılmıştır. Sözkonusu kitabın ikinci bölümünün temin edile-mediği belirtiliyor. Böylece Türkçesinde 1’den 40’a ve 84’ten 157’e kadar bir sayfalanma bulunuyor. Çevirilmemiş olan 41 ile 83 arasındaki sayfaların hakikaten temin edilip edilemediğini bilemiyoruz, bazı bölümlerde ise kitabı çıkaranlar „zorluk" çekmişler.

Acaba bu sayfaları da okusaydılar, Koch’u o kadar överler miydi ? Kapağın iç kısmında sayın Arıcı şunu yazıyor: „1843 yılında, araç gereçlerini, kâh hayvan sırtında, kâh kendi sırtında taşıyarak, zor şartlarda, yılmadan, usanmadan, yöremizi gezip, gördüklerini, akıcı, zarif ve gerçekci uslubu ile resim çizer gibi gözümüzün önüne seren, Prof. Dr. Karl KOCH’un verdiği hizmet çok büyüktür. Allah azizlerden eylesin."

Saptırmalar

Maksatlı "saptırma" kitabın başlığıyla başlıyor. Kitabın esas başlığı, „Reise im pontischen Gebirge und türkischen Armenien" (yani ‘Pontos Dağları’na ve Türk Ermenistanı’na seyahatlar’) sadece „Reise im pontischen Gebirge" olarak verilmiş. Onun dışında kitabın ilk bölümü de ön kapağında yok, onun yerine kitabın içinde bulunduğu dizi adı („Wanderungen im Oriente ...", yani ‘Şark gezintileri’) ön plana çıkarılıyor. Ayrıca, „Pontos Dağları", ‘Rize Dağları’ olarak çevirilmiş.*(6) Sık sık „Konstantinopel" yerine tercümede ‘İstanbul’ bulunur, her ne kadar Koch zamanında o şehirin ismi Konstantinopel olarak geçmişse de (1930'a kadar).*(7)

Kitaptaki bazı bölümlerin Türkçede değiştirilmemesi veya yok olmamasını hayretle karşıladım (s.19); çünkü Arıcı (ve başkaları) da horon oyunlarının öz be öz Türk kökenli olduklarını tekrarlamaya doyamıyor-lar:*(8) „Bize dansın adının ‘Horon’ olduğu söylendi. Bu sözcük Yunanca ‘Choros‘ sözcüğünden geliyor mutlaka, bu da Yunancanın bu çevrede ne kadar yaygın olduğunun bir delildir.“ Belki saptırmalar içinde bir „hatadır".

Fakat, kitabın 23. sayfasında tekrar çizgilerine dönmüşler; orijinalinin Türkçe çevirisinin:
„Kumpusarova Süleyman Ağa elli yaşlarında görünüp güçlü fakat dolgun, belki Gürcü kökenli bir yapısı vardı. Ona rağmen yine dolgun olan yüzünün yapısı Ermeni bir çizgiye sahipti ve özellikle büyük, çıkık burnu ve küçük oval gözleri biraz Ermeni, belki daha çok Ermeni kanının damarlarında bulunduğunu gösterir. Belki uzun bir zaman önce Hamam adındaki reisleri, yüksek dağlarda fakat deniz tarafına yerleşip toprak işgal ettiği Ermeni ailesindendi, ki o yer ondan Hamamaşen (yani Hamam’ın yapısı) daha sonra bu sözcük yozlaşarak Hemşin sözcüğüne dönüştü ve bugüne kadar da böyle kaldı." şeklinde olması gereken bu bölümün Türkçe çevirisinde ne Gürcü ne de Ermeni kelimelerine rastlanır. Konunun nasıl saptırıldığını işte bu bölümde de görüyoruz: „Süleyman Ağa’nın güçlü bir yapısı vardı. Grisu yüzlü idi. Elli yaşlarında görünüyordu. Çıkık burnu ve siyah küçük gözleri, genişliğine, uzunca idi. Belki Hamam Beg yönetiminde Hemşin toprağına gelenlerden, burayı şenlendirenlerden kalan bir aile idi. Terbiyeli bir lehçe ile konuşu-yordu. Türkçeden başka bir dil yoktu" (s. 23).
Bugünlerde Hemşinli’leri (özellikle batı Hemşinli grubunu) ‘Oğuzlaştırmaya’ uğraşanlara Koch’un şu sözleri-nin ilginç gelmesi lazım:*(9) „...Hemşin (Ermenilerin Hamamaşen); hiç bir Türk’ün henüz giremediğinin söylendiği korkulu bölge ..."

Tanınmış coğrafyacılardan Carl Ritter, Hemşinliler hakkında şunları yazıyor: *(10) „... bu Hemşin dereleri-nin insanları ... ancak 200 sene önce baskı ve çaresizlikten İslam’a teslim olup Türklerin zulmü ve vahşetinden kurtulmağa çalışmışlar, fakat içlerinde eskisi gibi, Hıristiyan kültürünü korumuşlar ve yalnız zahiri bir şekilde Kuranın yolunu takip etmişler. Kadınları Ermenicelerinden başka bir dil tanımazlar; ..."

Orijinal kitabın 25. sayfasında yer alan bir kaç cümle ise Türkçe çevirisinde kayıplara karışmış; aralarında Koch’un Erzurum’u „Ermeni memleketinin başkenti" („Hauptstadt des armenischen Landes") olarak anlattığı bölüm de eksiktir.

Türkçede eksik olan 41 ile 83 sayfalarında ise çevirmenin kalemi herhalde greve başladı; çünkü bu sayfa-larda çok fazla Ermeni ve Gürcü ’kokusu’ var. 41 sayfasındaki İspir’le ilgili bölümünden bir kaç cümle:*(11) „İspir’in ... Gürcü-Ermeni tarihinde özel bir önemi var ..." „En eski zamanlarda İspir Ermenistan’a bağlı idi; şehrinin nüfusu en çok Ermeni kanının özelliğini taşıyor; ona karşın köydeki insanları ... daha çok Gürcü halkıyla yakınlık belirtiyor."

Çevirmen veya hazırlayan herhalde „Grusier" veya „grusisch"in ne olduğunu anlamamış olacak ki, onu ‘Gürcü’ olarak tercüme etmek yerine „Grusi" olarak bırakıyor (s. 6) veya „Grussich/ Gruisler" diye bozuk bir şekilde veriyor.*(12) Çevirmen „Grusier" sözcüğünün Türkçe karşılığının Gürcüler olduğunu bilmiyor muydu acaba? Ya da bazı zorluklardan kaçmak için bilmiyormuş gibi mi davranıyor? Ancak hazırlayan kitaba eklediği şu dipnotta kendi tuzağına kendisi düşüyor (s.120, dipnot 1):
„Laz ırkının, Megrel ve Gürcü ırkıyla alakası olmadığını ne güzel anlatıyor."
Koch, Lazları Megreller ve İmereti'lilerle fiziksel yapı bakımından karşılaştırdığında portakal ve elma karşı-laştırmıyor ki, sadece elmanın çeşitleri arasındaki farkları anlatıyor; yani her ne kadar Laz, Megrel veya İmereti'liler arasında birtakım farklar bulunsa da hepisi de esasen dil bakımından 'Gürcü halklarından' dırlar, yani Kartvel dil grubundandırlar. Yani hepsi elma; birisi portakal, öbürü elma falan değil. Koch’un demek istediği budur.
Trabzon halkının çoğunu ‘Karadeniz Türkleri‘ olarak görecek olursak, onların fiziksel yapısı Niğde’li Türklerden veya Antalya Yörüklerinden farklıdırlar tabii; yoksa ‘Karadeniz Türkleri‘ni Arıcı’nın mantığıyla ayrı bir ’ırk‘ olarak mı sayalım ?
Başka bir yerde (s.128) yine Gürcüler söz konusu olunca, çevirmen Koch’u şöyle veriyor: „Bunlar öz Gruiserler ile Lazların, her ne kadar sonuncular İslamı seçmişlerse de aynı kökenden geldikleri varsayımı onaylıyordu." Koch, Lazlar’ın Gürcü (Kartvel) kökeninden olduklarını ‘ne güzel anlatıyor‘, değil mi ?
Başka bir eserde de Koch, Lazlar’ın ne kökenli olduklarını şöyle anlatıyor:*(13) „Herhalde şüphe kalmadı ki, Lazlar ... ve Kolxis’liler aynı halk olup dediğim gibi büyük Gürcü halkındandırlar."
Ve yine Koch:*(14) „Lazlar, akrabaları olan Megreller ve İmereti’lilerden biraz daha kısa boylu görünü-yorlar..."

53. sayfada: „Burada İspir timarı ve bununla beraber esas Ermenistan bitip Gürcüstan veya iki merkez yerine göre Pertakrek ve Kiskin olarak adlandırılan timarı veya esas Gürcüstan, Mesketlerin veya Mosxilerin memleketi (Mesxeti, Sa-M’sxe, Samsxe) başlıyor."

53. sayfada: „Pek büyük olan Sagus köyün nüfusu ... Müslüman oldular (fakat ancak on yıllık devirlerden beri ..."

57-58. sayfalarında: „Rum olsun, Ermeni veya Gürcü olarak dinine sadık kalanlar aynen bu isimleriyle adlandırılır, fakat İslam’a dönmüş olan birisi Türkiye’de muhteşem Osmanlı ismini taşıyor ve Rus eyalet-lerinde Tatar diye adlandırılıyor. Böylece Axaltsixe civarlarındaki, yani anavatanındaki Gürcülere (esas Samsxe, yani Mesketlerin memleketi), bölge Türklerin ellerine düştükten ve İslam dini kabul edildikten sonra Osmanlı deniliyor, fakat oradaki Müslüman Gürcüler, Rusya o bölgeyi satın aldıktan sonra Tatar ismini taşımağa başladılar."

İspir ve Artvin arasındaki Çoruh havzası civarlarında 20 köyden oluşan „Pertakrek" (Peterek ?) bölgesinde yaşayan köylüler hakkında Koch şunları yazıyor (s.75):

„Nüfus geçen yüzyılın sonunda Hıristiyan oldukları söylenir <>, fakat büyük ölçüde Türk usulü zorla Müslümanlaştırılmıştır. ... Başka bölgelerde olduğu gibi burada da nüfusun çoğunluğunun Müslümanlaştırılması kan dökülerek başlanmış. Şimdi iki köyde (Karmenik ve Xodoçur) yalnız Ermeni Katolik Hıristiyanlar otururlar, başka dört köyde ise (Gudraşen, Nexax, Mogurgut ve Kevak) Rum ve Ermeni Hıristiyanlar Müslümanlar arasında otururlar." Bunu Türkçülerimiz duymak istemi-yorlar tabii. Kitabın sonundaki yorumda (s.158. „Rize yöresinin Türklerle meskün olduğuna dair kesin tespitlerimiz [özet]" başlığı altında): „Osmanlı hiç bir zaman - İstanbul dahil - dilini değiştir diye azınlıklara baskı yapmadığı halde, ..." Ve: „Hiç bir Ermeninin dil, din değiştirmediği, Rumlarla beraber buradan göçtük-leri vesikalarla sabittir." *(15)

Sayın Arıcı ve Sırtlı atalarının nasıl Müslüman olduklarını bilmiyorlar ve herhalde bilmek te istemiyor-lar.*(16) Belki o bölge Rize dışında kaldığı için bu bölümlerin çevirilmediğini söyleyecekler, fakat öyleyse ne diye Of, Sürmene, Xotoçur ve kısmen İspir’i ile ilgili bölümlere yer veriliyor ?

Benzer bir örneğe 156. sayfada rastlanır; Türkçede okuyoruz: „Orada oturan Hıristiyanlardır ve buna göre her yıl padişaha para, insan gücü ve altın olarak belirli bir haraç vermek zorundaydılar." Orijinalde ise ‘insan gücü' değil, „Knaben und Mädchen" (oğlan ve kızlar) padişaha vermek zorundaydılar.

Koch’un sözleri (s.134): „Die türkische Herrschaft lastet zentnerschwer auf ihm ..." Türkçede „Türk çevresi ... bu kişiye yükleniyordu ..." olarak veriliyor; halbuki Herrschaft ’tahakküm’dür. Koch, elli kiloluk ağırlığı tanımlayan Zentner kelimesini tahakkümmün çok ağır olduğu anlamında kullanıyor. Neyse, çevirmen dere-beyin omuzundaki Türk (yani yabancı) hakimiyetin ağır gelmesine acıyıp onu biraz hafifletmek istiyor, galiba.

143. sayfada Koch’un, hemen hemen tüm doğu insanlarının eşkiyalığa olan düşkünlüğünden sözeden satırları da („der räuberische Hang fast aller Orientalen") Türkçe çeviride bulunmuyor.

81. sayfada ise Koch, karışık nüfuslu (Ermeni, Rum, Müslüman) köyü olan Mogurgut’tan bahsederken, Ermeniler hakkındaki hislerini şöyle ifade etmektedir:
„Yalnız burada değil, bazı nadir örnekler hariç, tüm seyahat boyunca üzücü rastlantılarım oldu ki Hıristiyanlar ve özellikle Ermeniler tüm şarkta ahlak bakımından Müslümanlardan, hatta haydutlardan ve şeytanperestlerden daha aşağı bir seviyede bulunuyorlar; kutsal sayılan misafirperverliği bile zorla gösteriyorlar."

Osmanlı makamları özellikle Hıristiyanları bıktıracak kadar yabancıları konuk etmeye zorlamış olmalı ki (Mogurgut’ta da öyle oldu) Koch’un onların misafirperverliği hakkında yanlış izlenimler edinmesine neden olup kitabının değişik sayfalarında Ermenilere karşı tavır almasına neden oluyor. Bu, tabii ki kitabı çıkaran-ları o kadar sevindirdi ki, böyle bir bölümü (s.89) faksimile olarak bastırıp başka bir yerde de büyük bir zevkle kullandılar.*(17)

Maalesef kitabın beşinci bölümünü („Artvin ve Ardanuç") çevirmemişler, belki de onların ilgisi dışında kalmıştır. Fakat orada da icabında işlerine gelmeyen bilgiler ortaya çıkardı: „Artvin kuşkusuz tüm Çoruh ve (Türk) Kura bölgesinin en büyük ve en önemli şehridir ve özellikle Axaltsixe'nin Rusların eline düşmesiyle önem kazanmıştır." (s.161)

Ve başka yerde, Artvin'deki Ermenileri anlattıktan sonra, Koch şunu yazıyor: „Artvin'in nüfusu Gürcülerden oluşuyor ve Gürcüce halkın dilidir, hem Hıristiyanların hem de Müslümanların." (s.166) Oranın Gürcüce-sinin Tbilisi'ninkinden daha temiz olduğunu belirttikten sonra, şöyle devam ediyor: „...ondan anlaşılıyor ki, nerede dil en temiz şekilde konuşuluyorsa orası esas Gürcüler'in eski yerleşim bölgesidir, yani orta Kura bölgesi değil, kuşkusuz yukarı Kura ve Çoruh bölgesidir, ..." (s.166). Yine Livane (Artvin) bölgesi hakkında (s.167): „Kısa bir zaman öncesine kadar, buralarda yalnız Hıristiyan dininin yaygın olduğu bana anlatıldı; herhalde burada da Türk kaba kuvveti İslamı birden buraya soktu. Müslüman aileler bile hala Papazoğlu (yani Hıristiyan bir papazın oğlu) diye bir isim taşıyor ve Livane'nin hükümdarı, Murad Ali Bey, dedesinin Hıristiyan olduğunu bana anlattı. Aile içinde durmadan Hıristiyan Gürcücesi konuşuluyor; dindar müminler çok açıkça gâvurların dilinin aile içinde konuşulmasının her ne kadar günah olduğunu bana anlattılar ise de, bu dilin kendilerine Allah tarafından annelerinin sütüyle verilmiş olduğunu da söylediler ..."

Düzensizlikler ve Bilgisizlikler

Çeviri, hatalar ve düzensizliklerle doludur. Çevirmenin, eski Alman harflerini iyi okuyamadığını özellikle yabancı kelimelerden anlıyoruz. Gerçi, biraz daha titiz çalışsaydı, onu da doğru bir şekilde verebilirdi.

Burada tüm hataları sıralıyacak halimiz yok, ancak bazılarını örnek olarak vermek istiyorum: Yer adları o kadar çok yanlış veriliyor ki, bununla çalışmak isteyen birisi, eğer kendisinde Almanca orijinali yoksa, epey zorluk çekecek. Bir kaç örneğe bakalım:

Tschabantz-Dereh (Çabantsdere) veya Tschabants Köyü ya Çobandere/Çobanköy veya (aynı köy için) Cabaniz olmuş*(18) - düzensizlik bir yana, Ermeni ismine benzediği için onu Türkleştirmeğe uğraşmış olabilirler.
Hyssus ‘Hussus’ olarak yanlış aktarılmış (s. 4), Otz (Ermenicede ‘yılan’ anlamına geliyor) ‘Of’, Garuksa ‘Sorutsa’, Goloscha ‘Soloscha’, Padschatusi ‘Pandschatusi’ (s.5), Kutschuk Tschair (Küçükçayır) ‘Rutscuk Tschair’ (s.16), Rhizius nehri Türkçede ‘Ehizus’ olmuş (s.8), Katila yerine ‘Natila’ verilmiş, Naschuwa (Naşuva) ‘Rasawa’ olmuş (s.155), Selek 'Selet', Dschumbat (Cumbat) 'Rumbat', Artaşin (Ardeşen) 'Artaçın' diye veriliyor (s.125, 132, 134), Makria yerine 'Matri' veya 'Mahria' okuyoruz (s.126). Ziche-Dschari (Zixe-Cari) bazen 'Zişe-çari (s.124), bazen 'Zichedçori' (s.126) veya 'Zirhedçari' (s.127) olarak geçiyor. Kisseh (Kise) yerine Türkçede 'Rizzeh/ Risseh' ortaya çıkıyor ve Kissier (Kise'liler) 'Rissier' (s.126, 140). Cimil Kalesi (Burg) Türkçede büyüyüp Cimil Dağı olmuş (s.25). Kewak (Kevak) sık sık ‘Hevak’ olarak yanlış okunmuş.*(19) Çevirmen, benzer bir hatayı ‘Hala’ köyü konusunda yapmış, yani ‘Kale’ (orijinalinde Kala olarak) olacaktı (s.107). Koch’un anlattığı Ischchan’ı çevirmen doğru dürüst okusaydı herhalde „İşhan olabilir" diye bir not ekleme gereğini duymayacaktı; Koch’un yazısından (‘ch’) belliydi (s.90). Aynı titizlik eksikliğine „Arscharawasser (Acara suyu olabilir)" sözcüğünde de rastlanır; yine Koch onu net birşekilde Adscharawasser olarak vermiş (s. 91); başka yerlerde Adschara 'Adçora/ Abçora' olarak Türkçede varlığını sürdürüyor (s.154). Schawscheti-Tskhali (Şavşeti Tsxali) Türkçede Çavşet-İçkale’ye dönmüş (s.149). Çevirmen, Botschcha’yı (yani Borçka) ‘Boca’ olarak veriyor (s.148). Pontus Euxinus‘dan çevirmenin haberi yoktu herhalde, çünkü onu ‘Pontus Eurinus’ diye gösteriyor (s.150).
„Tzanisches Gebirge" (Tzan Dağları) Türkçede ‘Laz Dağları’ diye çıkıyor (s.150); bu da doğru bir çeviri değil, bir yorumdur; her ne kadar doğru bir yorum olsa da.
„... das nicht unbedeutende Dorf Sanatis ..." („önemsiz olmayan Sanatis köyü") yerine çevirmen ‘önemsiz bir köy’ yazı vermiş (s.149).
Marmanat’ın (M. Arıcı’nın köyü) Atina’dan 2 ½ saat uzak olduğunu ancak Almanca orijinalinde okuyabiliriz (s. 24). Koch’un sözettiği „Ruspa" köyü (s.13), Gümüşhane’deki gümüş maden ocağı (s.40) ve Batum'daki Kakhaber Ova (Kaxaber Ovası) (s.124) Türkçede kayboluyorlar.
Koch’ta Trabzon-Sürmene arası sekiz saatken, Türkçe çeviride bu mesafe altı saate indirilmiş (s.2). „Mosynoi/ Mosynöken" olarak verilen halk, Türkçede ‘Moshnoi/ Moshnöken’ olmuş (s.2-3).„Kolchier" (bazen de tamamen yanlış olarak: ‘Kolschier, s.6) kim oldukları Türkçede artık anlaşılmıyor, çünkü ‘Lochen’ olarak verilmiştir (s.3).
Komnen beyleri (Almanca: Komnenen) Türkçede ‘Kommenenler’ olmuş ve Cenevizler de (Almanca: Genueser) ‘Genulser’ (s. 7).

Kitabı yayınlayanlar taa 1995’te Fransızlar'a ambargo koyuyorlar; orijinalin 156. sayfasında yer alan ‘Fransız’ sözcüğü Türkçe tercümesinde geçmiyor.

„Yeryüzünün çok az ülkesi belki 200 yıldan fazla süre aynı durumunu koruyordu." Burada çevirmen 2000 yerine 200 yılla yetiniyor (s. 7).

Bir Laz bilim adamı (Almancası „Schriftgelehrter") - esasen öyle söylemek te doğru değil, bahsedilen İbrahim Efendi sadece okuma yazma bilen bir adammış - Türkçede ‘kadı’ oluyor (s.1). Şarabı seven (s.87) bir kadıyı da pek düşünemiyoruz, ancak bir kaç sene bir Alevi köyünde kaldıktan sonra.

Koch’un „Son-Oghlu" (Sonoğlu) olarak verdiği bir derebeyin ismi bir yerde ‘Çanoğlu’ (s.10), başka yerde ‘Son oğlu’ (s.11) olarak Türkçeye aktarılıyor. „Kumpusarowa-Soliman-Agha"nın karşılığı acaba ‘Kumbasar-oğlu Süleyman Ağa’ olarak doğru verilip verilmediğini bilemiyorum (s.21).*(20)

Tuna Nar Mustafa Agha Türkçede 'Tuna Nam; Mustafa Ağa' diye çıkıyor (s.109).

Derebey yerine sık sık 'ova bey' veya 'vadi bey' demesi biraz tuhafıma gidiyor.*(21)

Sultan Murat II tarafından getirilen Prusya’lı askeri eğiticiler Prusya’lı olarak Türkçede verilmiyor (s.31); onun yüzünden çevirmene fazla kızmıyorum; zaten Alman olarak, tarihi "Türk-Alman dostluğundan" bahse-dilmesine pek alışmış değiliz.

Madjaren (Macarlar), çevirmene herhalde garip gelmişler, çünkü onları 'Madjeren' olarak aktarıyor (s.120).

„Eine steinerne, aus einem Bogen bestehende Brücke" yanlış olarak „yay biçiminde bir köprü" diye çevirilmiş, halbuki Almancası net bir şekilde bugün hala sağda solda rastlanan ve ‘kemer köprü’ olarak bilinen köprü tipinden bahsediyor (s.106).
109. sayfasında Tulica köprüsü Türkçe çevirisinde eksik olup yapılış senesi de yanlış veriliyor: 1796/7 yerine 1797/9.

Koch, Kaçkar Dağı’nın adı - onu Ermenice orijinaline biraz daha yakın bir biçimde veriyor (Khatschkhar) - tam doğru Ermenice’den çevirmiyor da (onu baş veya kahraman kaya - Haupt- oder Heldenfels - olarak verdi), Türkçesinde hemen hemen öyle verilmesi (s.90) göze çarpıyor, çünkü Türkçüler bunu başka fırsatlarda öz be öz Türkçe isimli olduğunu gösteriyorlar.*(22)

Doğal olarak çevirmen özellikle nebatların isimlerinde zorluk çekti, bazılarını hiç çevirememiş, fakat 131-132. sayfalarda ot ve meyvelerin adlarını Lazca verirken, orijinalinde bulunan bir tanesi listede eksik olmasıyla (pathi - darı) birlikte şu kelimeler de yanlış veriliyor (ilk kelime Koch’un orijinali, ikincisi çeviri):

Oşkuri - çkuri
S’xuli (S’chuli) - şuli
Buli - buşi
Atampa - litampa
Sertali - zertali
Nxeri (Ncheri) - neheri
Urseni - urfeni
Turguni-Kanto - turguni konda
Kontru - kantru
Kinsi - Kinst
Xromi (Chromi) - Chroni
Liwora - liwona
Aslı patlıcan (Asli-Padlischan; Almanca: Eierfrucht/Aubergine) çevirememiş, Fireng patlıcan (Frenk-Padlischan, Almanca: Liebesapfel/ Tomate) ise domates yerine patlıcan olarak verilmiş. Başka yerlerde de Almancası çevrilmediği gibi kopyaları da yanlış yapılmış: „Läusekraut" ‘Löinkraut’, „Bärenklau" ‘Börenklay’ olmuş (s.17). „Wacholder" bazı yerde (s.26, 36, 154) doğru olarak ‘ardıç’ diye çevriliyor, başka yerde ise (s.89) „Akçaağaç olabilir" yazılıyor. Cypressen (Zypressen, 'selvi ağacı') 'Epperesen' olarak bozuk bir şekilde veriliyor (s.110), başka bir yerde ise Cypressen olarak kopya edilip doğru yazısıyla çıkıyor da, fakat çeviri yok (s.103).

128. sayfasında Bibel’in ’İncil’ olarak çevirilmesi, esasen Müslümanlarda yaygın olan Hıristiyanlıkla ilgili bilgisizliği simgeliyor. Bibel ‘Eski’ ve ‘Yeni Ahit’ten oluşan ‘Kitabı Mukaddes’tir, İncil ise ‘Yeni Ahit’in bir kısmıdır.

142. sayfasında Zither (kanun veya santur) çalgısı ne olduğunu çözemeyince, Türkçede yalnız ‘çalgı’ diye geçiyor.

Bu yapıtın Türkçe çevirisinde yer alan düzensizlikler ve hatalardan sadece küçük bir bölümünü vermeye çalıştım. Amaç, eserde sadece dört beş hatanın bulunmadığını göstermekti.

Kırzıoğlu ve onun gibi çalışanların kelimelere, hatta harflere çok önem verenlerin - esasen onları bugünkü „Hurufileri" olarak görebiliriz - ve bunlarla hokkabazlık edenlerin nasıl bu kadar düzensiz çalıştıklarını burada net olarak görebiliyoruz.

Türkiye’de çıkan çeşitli çevirilerde (maalesef bilimsel çalışmalarda titizlik oldukça eksiktir) esasen her zaman bol bol düzensizliklere rastladım. Fakat bilimsel bir yapıtın propaganda malzemesi olarak kullanıl-masına sinirlenmemek elden değildir. İşte bu nedenle, bu makalede doğrusu supabı biraz açmak zorunda kaldım; bilimle, bilimsellikle bağdaşmayan bu tür yanlışlıkların ve saptırmaların yapılmaması ve başka-larına da örnek olmaması için.

Kaynaklar üzerinde yapılan bu tür saptırmaların ve yanlışlıkların, bugünkü Ermeni "sorunu" propagandasında ortaya konulan tarihi kaynakların ne kadar güvenilir olduğunu artık herkes kendisi düşünsün.


Kaynakça

Arıcı, Muzaffer:
Her Yönüyle Rize
Ankara 1993
Arıcı, Muzaffer (derleyen)/
Deveci, Tahir (tercüme):
Rize
Prof. Karl Koch’un 1843-44 Yıllarındaki Seyahatnamesinin Rize Bölümü
Ankara 1995 (2. Baskı)
Bellér-Hann, Ildikó:
Myth and History on the Eastern Black Sea Coast
In: Central Asian Survey, vol.14, no.4 (1995), s.487-508
Oxford
Benninghaus, Rüdiger:
Zur Herkunft und Identität der Hemşinli
In: Peter Alford Andrews (ed.): Ethnic Groups in the Republic of Turkey, s.475-497
Wiesbaden 1989
Breuste, Jürgen:
Karl Kochs Forschungsreisen nach Kaukasien 1836-1838 und 1843-1844
In: Georgica, H.6 (1983), S.55-61
Jena/ Tbilissi
Dashian, J.V.:
La population arménienne de la région comprise entre la Mer Noire et Karin (Erzeroum)
Rapide coup d’œil historique et ethnographique
Traduit de l’arménien par F. Macler
Vienne 1922
Feurstein, Wolfgang:
Mingrelisch, Lazisch, Swanisch - Alte Sprachen und Kulturen der Kolchis vor dem baldigen Untergang
In: George Hewitt (ed.): Caucasian Perspectives, s.285-328
Unterschleissheim/ München 1992
Feurstein, Wolfgang/
Berdsena, Tucha:
Die Lasen
Eine südkaukasische Minderheit in der Türkei
In: Pogrom, 18.Jg., Nr.129 (1987), s.36-39
Göttingen
Genel Nüfus Sayımı/ Census of Population 26.10.1975
İdari Bölünüş/ By Administrative Division
(Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü/ Republic of Turkey, Prime Ministry, State Instituteof Statistics)
Ankara 1977
Kırzıoğlu, Fahrettin:
1461 "Turabuzon" Fethi sırasında Fatih Sultan Mehmed’in Yaya Aştığı "BULGAR DAĞI" Neresidir ?
in: VI. Türk Tarih Kongresi (Ankara 20-26 Ekim 1961), Kongreye Sunulan Bildiriler, s.322-328
Ankara 1967
Koch, Karl:
Reise im pontischen Gebirge und türkischen Armenien
(Wanderungen im Oriente während der Jahre 1843 und 1844, Bd.II)
Weimar 1846
Koch, Karl:
Reise von Redut-Kaleh nach Trebisond (Kolchis und das Land der Lasen)
In: Karl Koch (Hrsg.): Die Kaukasischen Länder und Armenien - in Reisebeschreibungen von Curzon, K.Koch, Macintosh, Spencer und Wilbraham (Hausbibliothek für Länder- und Völker-kunde, Bd.6), s.65-114
Leipzig 1855
Magnarella, Paul:
The Hemshin of Turkey: Yayla, a Pasture in the Clouds
In: The World and I, vol.4, no.5 (1989), s.654-665

Ritter, Carl:
Die Erdkunde von Asien
18.Theil, Bd..IX, Theil 1 (Kleinasien)
Berlin 1858
Rosen, G(eorg):
makale: Lasen
In: Allgemeine Encyklopädie der Wissenschaften und Künste (hrsg. von J.S. Ersch/ J.G. Gruber), 2.Sektion, Teil 42, s.164-167
Leipzig 1888 (Reprint Graz 1986)
Sakaoğlu, M. Ali:
Dünden bugüne Hemşin
Karadenizden bir tarih
İstanbul tarihsiz <1990>
Sırtlı, Ali:
Doğu Karadeniz Türklüğü (Gürcüler, Hemşinliler, Lazlar, Çepniler) ve Karadeniz Fıkraları
(Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı)
İstanbul 1996 (3. Baskı)
Topaloğlu, İhsan:
Bölge Tarihinde Rize
I. cilt
(Topaloğulları Kültür-Dayanışma ve Çevre Koruma Derneği)
Trabzon 1998
Wunschmann, E.:
makale: Koch: Karl Heinrich Emil
In: Allgemeine Deutsche Biographie, 16.Bd. (1882), s.395-398
Berlin (Neudruck/ yeni baskı 1969)

Notlar:


[1] Karl Heinrich Emil Koch (1809 Ettersberge/ bei Weimar – 1879 Berlin) hakkında bz.: Wunschmann 1882. Burada sözkonusu olan seyahat 16 Mayıs 1843 Jena’da başladı ve 30 Ekim 1844 bitti.
[2] Kitabı Almanya’nın en az sekiz büyük kütüphanelerde mevcuttur: Universitäts- und Stadtbibliothek Köln, Universitätsbibliothek Potsdam, Universitäts- und Landesbibliothek Halle, Universitäts- und Landesbiblio-thek Jena, Forschungs- und Landesbibliothek Gotha, Herzogin Anna Amalia-Bibliothek Weimar, Nieder-sächsische Staats- und Universitätsbibliothek Göttingen, Herzog August-Bibliothek Wolfenbüttel ve ayriyeten Stadtbibliothek Nürnberg (M.Arıcı’nın elindeki fotokopi oradan temin edilmiş).
[3] 1993’te yayınlanan Muzaffer Arıcı’nın “Her Yönüyle Rize" kitabının önsözü Kırzıoğlu yazdı, ayriyeten o kitapta Lazlar’la ilgili bir bölümü de Arıcı sık sık Kırzıoğlu’na “değerli hocam" olarak bahsediyor. Aynı çevreden olan Ali Sırtlı (1996, s.34) Kırzıoğlu’nu söyle övüyor: „... Doğu Karadeniz Türklüğü’nün yılmaz araştırıcısı, Karadenizlilerin manevi ATASI, Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu ..." Kırzıoğlu’nun saptanmaları Feurstein/ Berdsena 1987, s.38; Benninghaus 1989, s.480-481, 486-487; Feurstein 1992, s.301; Bellér-Hann 1995, s.491-495 ortaya koydular. Acaba Kırzıoğlu Kars’a göçetmiş bir Hemşinli olmasın ?! (Sakaoğlu <1990>, s.94, Tahsin Kırzıoğlu diye Kars’a göçmüş bir Hemsinli’den sözediyor).
[4] Bz. dipnot 2.
[5] Herhalde onu vurgulamak için her sayfanın altında “M.Arıcı” yazılıdır.
[6] S.2, 23, 24, 33, 90, 91, 100, 112. İstisnası s.145 ve 108; orada ‘Pontus bölgesi’ olarak çevirilmiş, demek ki propagandayı bile düzenli yapılmamış. Koch’la beraber Doğu Karadeniz’de araştırma yapan Georg Rosen, o dağları adlandırması konusunda şunu yazıyor: „... Ermeni platosunun kenarında başlayan, derin Çoruh vadisi ile deniz arasında uzanan, sert ve çok kesik dağlar ki, yeni coğrafya onlara ‘Pontik’ (Pontos) ismini verdi ..." (Rosen 1888, s.165, çeviri: R.B.). Uluslararası yazılarda ‘Doğu Karadeniz Dağları’ hala “Pontic Mountains” (Pontik Dağları) diye geçiyor (bz. mesala: Magnarella 1989 <1998>, s.183 v.s.).
[7] S.13, 30, 31, 86, 97, 114, 149, 156. 3. sayfasında ise dikkat etmemişler, ‘konstantinopol’ olarak verilmiş.
[8] Arıcı 1993, s.4 (dipnot, Kırzıoğlu’nun dipnotu ?); Sırtlı 1996, s.38: „Hemşinlilerin kesinlikle TÜRK olduklarını ispatlayan önemli bir delil de ‘tulum‘ ve ‘horon’dur." O kadar basıttır ! İlginç olan tarafı da Arıcı gibi, Sırtlı da Hemşinli bir köyde dünyaya geldi (Çayeli-Aşıklar).
[9] Koch 1855, s.112 (çeviri: R.B.). Orijinali: „... Hemschin (Hamamaschen der Armenier), ein sehr gefürch-tetes Ländchen, bis zu dem noch nie ein Türke vorgedrungen sei."
[10] Ritter 1858, s.88-89, herhalde Eli Smith/ H[arrison] G.O.Dwight’ten (Missionary Researches in Armenia, including a journey through Asia Minor and into Georgia and Persia ..., London 1834) faydalanarak. Orijinali: „... sollen die Bewohner dieser Hemschin-Thäler, ..., erst seit 200 Jahren dem Islam aus Druck und Verzweifelung sich unterworfen haben, um der Tyrannei und den Grausamkeiten der Türken zu entgehen, aber innerlich noch, was sie früher waren, geblieben sein, den christlichen Cultus beibehalten haben und nur äußerlich dem Koran folgen. Ihre Weiber kennen noch keine andere Sprache als ihre armenische;..." (çeviri: R.B.)
[11] 40 sayfasının karışında olduğu için 41 sayfası kitabı çıkaranların elinde olması gerekirdi; olmasaydı Çoruh havzası ile ilgili olduğunu da bilemezdiler.
[12] S.119-120, 126, 128, 148, 150.
[13] Koch 1855, s.89 (çeviri: R.B.). Orijinali: „Es unterliegt demnach wohl keinem Zweifel, daß Lasen ... und Kolchier ein und dasselbe Volk sind und daß beide, wie schon gesagt, zum großen georgischen Volks-stamme gehören."
[14] Koch 1855, s.94 (çeviri: R.B.)
[15] Benzer bir şekilde: Arıcı 1993, s.39.
[16] Hemşinliler’in İslamlaşması konusunda bkz.: Dashian 1922, s.32-33; Benninghaus 1989, s.484.
[17] 159 sayfasındaki yorumda; Arıcı 1993, s.37.
[18] S.35-38. Köyün bugünkü adı herhalde İspir merkezine bağlı olan Çayırözü'dür, eski adı GNS 1975 Çabans olarak veriyor, yani Çobanköy diye bir köy yok oralarda.
[19] S.91, 94, 96, 98-99, 102, 105. Hemşinli derebeylerinden olan ağanın adını Koch başka bir eserde Kumpus-Arowa-Agha olarak veriyor (Koch 1855, s.112).
[20] Sakaoğlu <1990>, s.81, Kumasar diye bir Hemşinli aile olduğunu yazıyor.
[21] S.127, 128, 132-134, 143.
[22] Topaloğlu 1998, s.63: “Sakalar (Iskit) Türklerinden kalma bir isim”. Arıcı (1993, s.84): „Kaçkar dağlarına daha eskiden Balkar dağları diye isim veriliyordu.“ Yani Karaçay-Balkarlar orada bir iz bırakmış gibi bir teori oluşturuyorlar. Kırzıoğlu, eski bir Ermeni köyü olan Parkhal’ın (bz.: Koch 1846, s.98) adını sözcük oyunlarıyla ‘Balkar’ şekline getirip Balkar/ Karaçaylara bağladı (bz. Kırzıoğlu 1967, s.328). Ritter (1858, s.924), Koch’un Khatschkar adı için verdiği açıklamasını (‘kahraman taşı’) yanlış bulup, Bıjışkian’ın fikirine katılyor. O, her Ermeni’nin bildiği ‘xaçikar’ kelimesini Kreuzespein (herhalde imla hatası, Kreuzstein olması gerekir) ‘haçlı taş’ olarak açıklıyor.


Türkçemi düzelten arkadaslara (Ali Duran ve Ali) burada teşekkür ederim.

Hiç yorum yok: